25 Ağustos 2015 Salı

D400 OTOSTOP MACERAMIZIN 3. Ve 4. GÜNÜ

3.GÜN

3.Gün Rotası ( 76km )

Kullanılan Araçlar:

  1. Finike-Demre: Aile hekimi, Renault Clio
  2. Myra antik kenti-Demre merkez: Demreli balıkçılıkla uğraşan abi Tofaş Serçe
  3. Demre-Yavu köyü:  Köylü bir çiftçi amca, Tofaş Kartal
  4. Yavu-Kaş’ın tepesi: Traktör kasasında 20 km
          Sabah 5.30'da zırlayan alarm sesleri eşliğinde  zengin kalkışı yapıp alaca karanlıkta bir çırpıda çadırımızı topluyoruz. Ne de olsa Hükümet Konağı bahçesinde bir gece ansızın kurulan çadırı gören memur abilerimiz bu durumdan pek hoşnut olmayabilirlerdi. Havanın biraz aydınlanması için Sanat Sokağı'na gidip burada bulunan küçük kulübe şeklindeki dükkanlardan telefonlarımızı şarj ettik.

Finike Sanat Sokağı (Minik Dükkancıklar, Bunların Çoğunun İçi Boş Durumdaydı ve Hepside Prizli )
Finke Meydanından Geçen Dere 


          Daha sonra yavaş yavaş Demre yoluna doğru yürüdük ve gölge bir yerde otostopa başladık.Neyse ki çok geçmeden bir yanımızda bir Renault Clio duruyor. Sahibi Demre'de görev yapan bir aile hekimi Antalya bulunan ailesinin yanından Demre'ye her hafta git gel yapıyormuş. Demre'ye duyduğu aşkı bize anlatırken bir yandan da denize sıfır yoldan ilerlerken Finike-Demre arası Koyları gördükçe doktora hak vermemek olmazdı. 17'ye kadar mesai sonra iniyoruz sahile açıyoruz rakımızı diye sonlandırıyor Demre'den ayrılamayış sebebini. Demre'nin gezilip görülecek yerleri hakkında bize biraz bilgi verip Saint Nicholas Museum'un önüne kadar götürüyor bizi. Burada teşekkür edip, vedalaştık.

  • Saint Nicholas Museum
          Öncelikle şunu belirteyim geçen yaz bisiklet turumuzda Mümin ile buranın kapısına kadar gelmemize rağmen müze kartımız olmadığı için girmeyi gerek duymamıştık. Yani atladığımız bir yeri daha görme fırsatı elime geçmişti fazla vakit kaybetmeden hemencecik dalıyoruz içeriye. Küçük bir tavsiye ; eğer Demre'yi gezmeyi kafaya koyduysanız ilk durağınız Myra Ören yeri olsun biraz daha ileride ve açık alan olduğu için hem ulaşımda hem gezi sırasında güneş altında kalmak sizi hem yoruyor hemde bunaltıyor.Biz bu hataya düşüp sonradan anladık ama ne fayda ? :)

Girişteki Noel Baba Heykeli


Kilise Zemininde ve Duvarlara İşlenen Motifler Göze Çarpıyor
Kilisenin Bahçesinden En Havuzlusundan Bir Poz

Burak'ın Duran Adam Ayini :)
Daha detaylı bilgi edinmek isteyen meraklı yoldaşlara ; http://www.antalyamuzesi.gov.tr/en/the-museum-of-saint-nicholas (Bolca bilgiye ulaçabileceğiniz bakanlığımızın nadide sayfası)
         Burdan çıkışta fazla vakit kaybetmeden 2-3 km uzaklıkta bulunan Myra Örenyeri için yürümeye başladık yol boyunca Demre'ye neden sera cenneti denildiğini anlıyordum adeta bir sera şehir idi burası. Eskiden daha fazla sera bulunduğunu söylüyorlar.
Yol Boyunca Gördüğümüz Devasa Seralar

Sera İçleri Kışları Sobalar İle Isıtılıyor

Sırayı Bozmadan Karşıdan Karşıya Geçmeye Çalışan Ördekçikler

  •  Myra Ören Yeri

          Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlü bir antik kentmiş. Detaylı Bilgi için; http://www.antalyamuzesi.gov.tr/tr/myra-orenyeri
Myra Girişi
Myra Tiyatrosu
Kaya Mezarları 
Myra Tiyatrosu

Myra'yı Bu Kadar Önemli Kılan Kabartma Çalışmaları

İşimiz Sanatsal Çalışma, Gücümüz Goygoylarımız
Medusasız Olmaz!


Tiyatroya Bu Devasa Merdivenleri Çıkarak Uşaşıyorsunuz
          Myra'dan ayrılırken çıkışta bir satıcı amca merkeze gideceğimizi öğrenince bize kestirme bir yol önerdi. Çıkıştaki çeşmeden sularımızı tazeleyip yola koyulduk. Vakit daha erken olduğu için sabah ki doktorun verdiği bilgiler ışığında denize girmek için Çayağzı'na gitmeye karar verdik. Kestirme yolda ilerlerken yol kenarındaki kaktüs meyvelerinden Burak'a tattırdım. Tam bu sırada yanımızda bir Serçe durdu nereye gideceğimizi sordu Çayağzı cevabımızı duyunca kendisinin balıkçı olduğunu oraya kadar götürebileceğini ancak merkezde biraz işi olduğunu söyledi. Bizi merkezde indirdi ve bir pastahane tavsiyesinde bulundu eğer daha gitmemiş olursak önünden geçerken bizi alabileceğini söyledi. Bizde Sabancı Pastahanesine gidip bir güzel kahvaltı yaptık. Merkezdeki bu pastahane hem serin bir şekilde oturup dinlenebileceğiniz hemde çok uygun fiyatlarla karnınızı doyurabileceğiniz bir mekan. Kahvaltının üzerine birer çay daha söyleyip balıkçı abiyi beklemeye başladık ama 45 dk sonra beklemekten sıkılıp yola çıktık. Bu arada zaman kaybettiğimiz içinde Çayağzı'nda denize girmek yerine Kaş'a ulaşıp orada denize girmeye karar verdik.
          Ana yola çıkıp bir durak gölgesinde otostopa başadık bu kezde hayır için bir çuval ekmekle Kartalın arka koltuğunu dolduran Yavu Köylü Çiftçi amcayla yolculuğa başladık. Artık hedefe varabilmek için ne kadar mesafe bizi alabilecek olurlarsa olsunlar kabul ediyorduk bunu da yolculuk halindeyken tecrübe ettik ve epey yararını gördük. Yavu köyü girişinde biz indik yol oldukça ıssız görünüyordu. Geçen seneki  turdan yolu hemen hatırladım. 
Yavu Köyü Girişinde Otostop  Mekanımız

Alın Size Uzun İnce Bir Yol Bir de Yolcu

          Yol boyunca çoban olabileceği konusunda Burak'ı uyarıp tedbirli bir şekilde otostopa devam ediyorduk derken yanımızda bir traktör durmasın mı ? Ahan da bu traktör Demre'de Kartal'a binerken önümüzde durup bize bakan traktördü. Traktör kasasında yolculuk olmadan Otostop turumuz tamamlanacak diye o kadar korkuyorduk ki :P Kaş Rampasına kadar gideceğini söyledi, hemen traktörün römorkuna atladık . 20km kadar traktör kasasında yolculuk ettik yarı yolda bozulan bir motoru da kasaya attık böylece  römork full çekti. :) Tamirci de motoru indirip Kaş rampasını indikten sonra Traktör soldaki bir köye girerken bizi yol üzerinde indirdi.

Burak Baba Rahatt ! Keyifler Çakır.
Yol Boyu Goygoyunu Yaptığımız Arap Baharını da Böylece Yaşamış Olduk :)

  •  Kaş

          Kaş merkeze inerken yol kenarından bol bol Kaş manzaraları fotoğrafladık ve doya doya Kaş'ı seyrederek merkeze indik. Merkezde her türlü market mevcut Bim'den pilaki konserveleri ve içeceklerimizi alıp çadır yeri keşfi için dolaşmaya başladık. Öncelikli olarak denize girmek istiyorduk ancak biz Müminle geçen sene geldiğimizde Kaşın çıkışında ki Olympos Mocampta kamp kurduğumuz için oranın plajını kullanmıştık ve gayet memnunduk. Bu seneki fiyat artışı yüzünden (Kişi başı 25tl) o kadar da yolu yürümekten vazgeçip merkezde bir yerler aramaya başladık. Merkezde Küçükçakıl, Büyükçakıl,Asmaaltı ve Çukurbağ Yarımadası Plajları vardı. Biz en yakın olan Küçükçakıl Plajına gitmeye karar verdik.  Küçükçakıl halk plajı, Derya ve Çınarlar Beach arasında  küçük bir tabelayla gösterilmiş,Biz bunu farkedemediğimiz için iki kez önünden gelip geçtik. Plaja indiğimizde ise şok olmuştuk hayatımda gördüğüm en dar plajdı. 15-20 metre karelik bir alanı halk plajı olarak kullanıyorlardı. Burada şezlong şemsiyeleri kullanmadan Derya ve Çınarlar beachten denize girilebiliyor duş ve wcler kullanılabiliyor. 
Alın Size Kaş.

Limanağzı
Çukurbağ Yarımadası ve Kaş Marina
           
          Burak'ın öğrendiğine göre uygun fiyatlı belediye çay bahçesi ve Noel Baba Cafe -dondurması meşhurmuş- gibi işletmelerde merkezde bulunmakta. Seçenek yelpazesi geniş olduğu için uygun fiyata restoranlarda bolca vardı. Bu restoranları Kalkan'da mumla arayabilirsiniz.
Kaş Merkezi

Kaş Restoran, Cafeleri
          Kamp  yeri için ise merkezde karşılaştığımız Hippiler Büyükçakıl Plajını , Eski Kaş Devlet Hastanesi (Değnekçi usulü gibi işletiliyor işletme yok kişi başı 5 tl, alıyorlar  wc yok), Çukurbağ yarımadasındaki yerleri önerdiler. Kendileriise Antik tiyatronun yanını kullanmışlar. (Kaş Devlet hastanesinin yanında). Kaş Can Kamping, Yoga Camping'te kamp için ücretmeli ve güzel işletmelerdi.Buraların hepsi sahile yakın yerler, sahile biraz uzak merkezde Likya Park var. Biz burayı  biraz daha sessiz olur diye seçtik zaten 11 gibi çadırı kurup  6 gibi topluyorduk.Wc için otogarı ve Petrol Ofisi’i kullanılabilir, Biz merkez caminin Wc'sini kullandık.

Gece Konaklama İçin Kullandığımız Likya Park'ı

 Akşam biraz merkezde dolandıktan sonra Parka gelip ortalıkta ses kesilince çadırımızı kurduk. Bu gece ise parka gelen gençlerin '' Lan çadırı ters çevirelim mi? İçerisinde birisi var mıdır? '' gevzeklikleri haricinde bir sıkıntı ile karşılaşmadık.
Likya Parka Kurduğumuz Çadırımız


4.GÜN

4. Gün Rotamız ( 66Km ) 

Kullanılan Araçlar:

  1. Kaş Olimpos Mocamp önü-Kaş Hastane:
  2. Kaş Hastane-Kaputaş Plajı: Turizmci  abi, Stationvagon Renault Clio/Megane
  3. Kaputaş Plajı-Patara Girişi: Ümit Kara Abi
  4. D-400 Patara yol ayrımı-Kalkan: Fethiye Kelebekler Vadisi’nden tatilden dönen abi, Volkswagen Scirocco.
          Sabah 6 gibi çadırımızı toparlayıp Mocamp plajında denize girmek için yürümeye başladık 3-4 km sonra Mocamp'a ulaştık. Mocamp'a kadar yol üzerinde güzel 2-3 kamp işletmeside gördük. Saat daha erken olduğu için plajlar kimsesizdi.Yolumuz üzerinde Kaş Marina 

Kaş Marina
           Mocampın plajına inince şezloga uzanmış baş ucunda katlanabilir bisikleti olan bir turcuyu uyur halde bulduk. Kısa bir muhabbetten sonra Adana'ya pedalladığını öğrendik arka jant tellerinden biri kopmuş Kaş merkezinde bir tamirci olduğunu düşündüğü için geceyi bu sahilde geçirmiş. Plajda telefonlarımızı şarja bırakıp Kaşın tertemiz buz gibi sularına kendimizi bıraktık. Bir sene önce Mümin ile geldiğimizde hayran kaldığım denizde tekrar yüzme şansı yakalamıştım. Geçen yaz burada aldığım karenin bir benzerini tekrarlayarak bir kare daha aldım. Daha sonra Burakla birlikte denizin ortasına kadar yüzüp yüzer iskeleye yüzü koyun uzanıp denizin dibindeki renkli balıkları denizin üzerinden seyrettik.

Kaş Sahillerinin Berraklığına Laf Söylemek Mümkün Değil
1 Yıl Sonra Aynı Yerde Aynı Şekilde Aynı Huzur
Sahil Kenarından Görüntülenebilen Balık Sürüleri
          Deniz keyfinin ardından yan tarafta bulunan kamp yerinin duş kabinlerinde duşumuzu aldıktan sonra yine yollara düştük ve tatil için gelip çocuğu hastandığı için Kaş Hastanesi'ne gitmekte olan bir abi bizi alıp Kaş'ın çıkışındaki hastanenin önünde bırakıyor. Buradan da Kalkan’a giden turizmci hippi tarzlı bir abi bizi alıyor. Yolda kendisine Kaputajş Plajı'nı sorunca bizim için Kaputaş Plajı önünde duraklayıp bir göz atabileceğimizi ve ona göre karar verdikten sonra Kalkan'a gitmek istersek götürebileceğini söyledi. Kendisininde turizm sezonu bitiminde otostopla seyahate çıktığını söylüyor böylelikle bizi neden bu kadar kolayca aracına aldığı ortaya çıkmış oldu. Nereye doğru gideceğini sorunca Hindistan’a seyahat edeceğini söyledi. Daha öncede gittiğini de ekledi. Hippiler gibi Fethiye'de ki Rainbow buluşmasından bahsetti ve etkinliğin yapılacağı köyün adını verip uğrayabileceğimizi söyledi. Kaputaş'a gelince araçtan indik. Ben geçen yaz bu plajı atlamayı kıyamayıp Müminle bisikletlerimizi kucaklayıp inmiştik aşağıya. Burak'ta görünce etkilenip inmek istedi ve abiye teşekkür edip plaja inmek için merdivenlere yöneldik.



Kaputaş Plajı
     Kaputaş Plajı 12 ay boyunca bu turkuaz rengini koruyan( bunu bizi geçen seneki turumuzda Kalkan'da karşılaştığımız Dövmeci Ali Abi söylemişti) nadide bir koy. Burak'ta buraya bayılıyor. Plaj belediye işletmesine açılmış uygun fiyata yiyecek içecek alabileceğiniz bir sahil kafesi, duş, wc, soyunma kabinleri var. İşletmeye açılmadan önce plaja çadır açıp kamp kuruluyormuş. Burak ile bu plajı çok beğendiğimiz için epey uzun bir zamanımızı buradan geçirdik. Hatta Burak bu arada t-shirtlerini yıkayıp kuruttu bile :) Daha sonra Patara'ya girip girmeme konusunda konuştuk ben geçen senede orayı es geçtiğim için bu kez görmel istiyordum ne de olsa Dünyanın en uzun 2. plajı ünvanına sahip bir plajdı.(Geçen senede Ali Abi de görmemiz için çok ısrar etmişti.) Daha sonra Burak yarın oraya girerek vakit kaybedeceğimize bugün önce Patara Plajı'na gidip sonra geriye Kalkan'a gelmemiz önerisinde bulundu vakit daha erkendi gayet mantıklı bir düşünceydi bu hemen uygulamaya koyulduk. 
          Ancak Kaputaş Plajı tam viraj üzerinde olduğu için araç durdurmamız biraz zor olacak gibi görünüyordu. Biz otostopa devam ederken bir araç yanaşıp nereye gideceğimizi sordu. Patara diyince kendisinin Ova'ya gideceğini söyledi bizde kabul ettik. Ancak önce şu Kaputaş'a bir bakayım diyip kenardan bir göz attı galiba  bunun için o virajda durmuştu. Muhabbet ilerledikçe Ümit Kara abimizin Antalya'da kardeşleriyle bir boru fabrikası çalıştırdığını öğrendik. Şuan kendi inşaat ve kanalizasyon plastik borularını ürettiklerinden bahsetti. Köylü bir aileden geldiğini herşeye sıfırdan başlayarak aldığı risklerle buralara kadar geldğini anlatarak ekledi :'' Hayatta hiçbir şeye olmayacak gözüyle bakmayın, her zaman girişken olun ve bu ülkede para kazanmak istiyorsanız bir şeyler üretin. Üretimde her zaman para var ama herşey para demek değil belirli makam ve mevki sahibi olunca bir hafta sonu anne ve babanızı alıp bu gezdiğiniz yerlere getirip gezdirin. En önemlisi de Ana Baba duası almadan hiçbir işe girişmeyin.'' Şimdi de Ovada ki fabrikalarına uğrayıp oradan da Fethiye'ye geçecekmiş. Bize Fethiye teklifinde bulunsa da biz geriye Kalkan'a döneceğimizi söyledik. Ümit Abi'nin içi bize ısınınca Ova'yı es geçip bizi Patara girişine kadar araçla bıraktı. Hatta patara antik kentini araçla geçip bizi Patara plajına kadar bırak için bir iki üstelese de biz buraya kadar gelmesinin bile bize yeterli olduğunu söyleyip teşekkür ederek vedalaştık.

  • Patara
          Biz de Patara girişinden başladık yürümeye vakit öğle vaktiydi bu bizi epeyce zorladı çünkü plaja kadar 3-4 km yürümemiz gerekiyordu. Patara antik kent ve sahile müzekartla girilebiliyor, müzekart yoksa sahil+antik kent 2 kişi 10 tl, sadece sahil 2 kişi 7,5 tl. Yol bir antik kentin içinden ilerliyor. Ancak antik kente gitmek için sahile giden yoldan sağa dönmek gerekiyor. Antik kentte sütunlu cadde, meclis, eski buğday ambarları, tiyatro var. Bu ören yerinde bir yandan çalışmalar devam ederken bir yandan da o alan içinde normal hayatına devam eden köylü halkı vardı. Bir kuyu başında su dolduran bir ninenin yanına yaklaşıp biraz muhabbet ettik onlar bu durumu oldukça normal karşılıyorlardı. Kimseye bir zararımız yok ki herkes kendi işinde yaşayıp gidiyoruz dedi ama kazı çalışmaları ilerledikçe bu şekilde konaklayabilmeleri zor gibi görünüyordu. Nine yanımızdan ayrılınca kovayı aldık elimize kuyudan su çekme macerasının içinde bulduk kendimizi. 


Kazı Çalışması İzlemek Bizde Atasporudur !
Kuyudan Su Çekmek Bizim İşimiz.
Çöl Öncesi Son Yeşillikler 
           Yolun sonu uçsuz bucaksız bir çöle çıkıyor. Ve karşımızda 18km'lik uzunluğu ile uçsuz bucaksız bir çöl. Fakat denizi olan bir çöl bu da Patara'yı eşsiz kılıyor. Ayrıca 18km'lik uzunluğu ile dünyanın en uzun 2. sahili. Bu özellikleriyle Yeşilçam'ın çöl sahnelerine bir çok kez ev sahipliği yapmış. (Leyla ile Mecnunun çöl sahneleri..).Ancak sahil akşam sekizden sonra caretta carettarın egemenliğine giriyor. Bu uçsuz bucaksız sahil kamp kurmak isteyenlerin hiçbir kimsenin engellemesine maruz kalma ihtimalinin olmadığı bir doğa harikası.
Patara Plajında Tek Bir İşletme Var
Düştük Mü Çöllere Mecnun Misali
            Ben sıcaktan dolayı denize bile gitmedim. Hemen bir gölgelik bulup Burak'ın denize gidip gelmesini bekledim. Gölgelik yerde 2 otostopçu daha vardı ama malzemeleri tam tekmil idi; çantalarının yanlarından tencereler, battaniyeler sallanıyordu. Öğle sıcağının etkisinden ve daha yürüyecek geri dönüş yolumuz olduğu için fazla zaman kaybetmeden buradan ayrıldık.
          Patara merkezine ulaşınca su ihtiyacı için yine bir camiye yöneldik soğuk su sebillerinden sularımızı tazeleyip öğle yemeği için konservelerimizi kullandık.  Merkezde kamp yerleri, oteller, restoranlar vardı.
Patara merkezi

  • Kalkan

          D-400 Patara yol ayrımına ulaşıp otostopa başladık bir süre sonra yanımızda bir Volkswagen Scirocco durdu Fethiye Kelebekler Vadisi’nden tatilden dönüyormuş bizi Kalkan'a kadar götürebileceğini söyledi.Kalkan'da Şehir merkezine kadar bizi bırakıp geri döndü. Hemen bulduğumuz Bim'den akşam için konserve ve içeceklerimizi alıp sahile doğru yürümeye başladık. Yolumuz üzerinde ki camide su ihtiyacı için biraz mola verdik. Tekrar yola koyulduk ben geçen sene ki turda tanıştığımız Dövmeci Ali abiyi yine aynı parkta çadırında bulacağımızdan o kadar emindim ki başka bir konaklama yeri düşünmüyordum. Kalkan sahiline yaklaştıkça Kalkan'ın o İngiliz esintisi çoktan yüzümüze vurmaya başlamıştı. Sahilde kafeler, restoranlar, yemek menüleri, kahvaltıları, sokak ve dükkan düzenleri dekorları İngiliz etkisi altında gelişmiş. Bunun nedeni de yerleşik halkın neredeyse tamamını İngilizlerden oluşmasıydı. Akşam yemek vakitleri gelince hepsi birden giyinip kuşanıp her gün aynı saatte akşam yemeği için yer ayırttıkları restoranlarda yerlerini almaya başlıyorlardı.Sahile inince su için uğradığımız camide gözlüğümü unuttuğumu fark edince indiğimiz yolu tekrardan tırmanıp geriye gidip geldim.

Kaş Sahili Ve Sahil Mekanalrı
Kamp İçin Parka Geldiğimizde Güneş Batmaya Yakındı
Çaadırımızı Kuracağımız Parktan Kalkan Manzarası

             Ali Abi'nin bulunduğu parka gelip çadırını göremeyince büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Çünkü oralarda olacağını adım gibi biliyordum. Akşam oluyordu hızlıca çadırımızı geçen sene Dövmeci Ali Abi'nin çadırının bulunduğu yere kurduk. Burak biraz denizde vakitte geçirmek isteyince sahile indik Kaş'ı aratmayan tertemiz buz gibi Kalkan suyunda biraz yüzdükten sonra hemen arkamızda bulunan duş kabinlerinde duş alıp üzerimizi değiştirip sahilde gezindik. Bu arada Çağların zincirinin koptuğunu ve araçla İzmir'e dönmek zorunda kaldığını öğrendik. Akşam yemeği için karşı kıyıda bir yer bulup konservelerimizi yedik. ardından sahilde ki soğuk su kaynağını göstermek için Burak'ı tekrar sahile getirdim. Soğuk su akıntısına ayaklarımızı sokup şezlonglarda biraz vakit geçirdikten sonra uyumak için çadırımıza geri döndük.

Gece Hayatı Kalkan'da Sabaha Karşıya Kadar Devam Ediyor.

Bu Gecede Çadırımızdan Manzaramız Böyle Oluyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder