30 Ağustos 2014 Cumartesi

AKDENİZ YAZ TURU'14 / Isparta-Antalya (1.Gün)


Bagajda Sedona Var!
     Akdeniz Turuna, Denizli-Kuşadası-Selçuk Turu dönüşü hemen ardından çıkacağım için bir gecede malzeme ve eşyaları hazırlayıp Mtb'ye atlayıp pedallar doğruca Denizli Otogarına doğru dönmeye başladı. 29 Ağustos Cuma günü öğleden sonra otogardan Isparta’ya bilet alıyorum. Bisikletimin sadece ön tekerleğini söküp, Kamil Koç’un bagajına güzelce yerleştiriyorum. 3,5 saat süren yolculuğun ardından Isparta Otogarına giriyoruz.
  Mümin ile haberleşip anlaştığımız için otogarda beni bekliyordu.Eşyalarımı ve bisikletimi bagajdan alıp Müminin otogarın hemen arkasında kaldığı eve geçiyoruz. Üzerimi değiştirip kısa bir şehir turu atıp şehir merkezinde bir arkadaşla buluşup bir a kahve molası veriyorum ve biraz laflıyoruz. Fakat muhabbet o kadar uzamış ki Müminle konuştuğumuz eksik birkaç malzemeyi almak için tekrar buluşacağımızı unutuyorum. Neyse ki Mümin hatırlatıyor ama çoktan kendisi çıkıp malzemeleri çoktan tamamlamış bile… Birlikte eve geçiyoruz.  Akşam yemeği olarak bir şeyler atıştırıp, bisikletlerin heybelerini takıp,son kontrollerimizi yaptıktan sonra yarın başlayacak olan turun heyecanı ile uykuya dalıyoruz…





1.GÜN                                          30 AĞUSTOS 2014 CUMARTESİ

TOPLAM YAPILAN KM   ;  98.7km
SÜRÜŞ ZAMANI              ;  5h 48m
ORTALAMA HIZ               ;  17 Km/h
MAXİMUM HIZ               ;  59.0km/h
YÜKSEKLİK FARKI            ;  1059m-200m

         Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra saat 8;00 da bisikletleri aşağıya indirip pedallamaya başlıyoruz, ilk petrol istasyonundan benim tekerlere hava basıp Isparta valilik meydanına yöneliyoruz. Bugün Zafer Bayramı olması nedeniyle, valilik binası al bayraklarla donatılmış hemen valilik önünde durup birkaç tura başlangıç fotoğrafı alıyoruz. Ve ‘’ Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır. Zafer Bayramınız kutlu olsun.’’ sloganıyla startımızı veriyoruz.

Isparta Valilik Önü - 30Ağustos 2014
      Meydanda ki Süleyman Demirel’in heykelinin yanından geçerken, heykelin köşesindeki metalden yapılan bisiklet dekorasyonu gözüme çarpıyor hemen, sanki ben buralardayken yoktu bu motif…  Halıkent, Ayazmana derken Isparta’dan uzaklaşmaya başlıyoruz. Kuşadası- Selçuk Turundan yeni geldiğim için kondisyonum iyiydi pek zorlanmıyordum. Derken aşılmaz dağlar uzaktan zirvelerini göstermeye başlıyor ve tatlı sert rampalara tırmanış başlıyor. Rampaların eğimi arttıkça artıyor ve tepeler aşılmaz hal alınca yardımımıza hemen tüneller yetişiyor. Bizim Denizli civarında ulaşımda pek tünel kullanmadığım için baya ilgimi çekiyorlar. Kazak-1 tünelini geçiyoruz biraz ilerledikten sonra hemen arkasından Kazak-2 tüneli geliyor. Hemen önünde durup su ve fotoğraf molası veriyoruz.
Bu ''KAZAK''lar bir harika dostum.
     Tünelin girişinde birkaç fotoğraf aldıktan kısa bir süre sonra yolumuza devam ediyoruz. Bu Kazak tünelleri pek uzun olmasa da ( kazak-2; 158m uzunluğunda) içerisinde ilerlerken dikkatli olmanız gerekiyor. Işıklandırma iyi olmasına rağmen, tünel içinde kenarlardaki 1 metreye yakın kaldırımları kullanıyoruz. Kaldırımın taşları boşluklu olup hareket etse de daha güvenli olduğu kesin.
Tünellerde güvenlik amaçlı kaldırımları kullandık.
Bir süre sonra rampalar, sıcaklığında etkisiyle kendisini hissettirmeye başlıyor. Rampaların devam etmesi bir taraftan enerjimizi sömürürken bir yandan da susuzluğumuzu hat safhaya çıkartıyor. Eeee.. Eğer bilmediğiniz bir bölgede rampa tırmanışına başlarsanız bitimi tahmin edemediğiniz için kendinizi yolun durumuna göre ayarlamanız oldukça zor oluyor. Devam eden bu rampalarda 2 sulukta bulunan sularımız tamamen tükeniyor ve su ihtiyacımızı karşılamak için bir yer bulamıyoruz. Tek umudumuz tırmanışın bitmesi ya da bir su kaynağı ile karşılaşmaktı. Derken yol kenarında kaynamaya yakın bir su kaynağı da hevesimizi kursağımızda bırakıyor ve yola devam ediyoruz. Neyse ki fazla ilerlemeden bir rampa daha tırmanıyoruz bir de ne görelim yolun solunda bir yol kenarı seyyar satıcısı ve onun yanında şarıl şarıl akan kaynak suyu. Hemen yanına pedallıyoruz ve soğuk mu diye bakıyoruz ki bize buz gibi geliyor. Mümin dayanamayıp hemen çeşmenin önündeki küçük havuza ayaklarını, akan suyun altına da kafasını sokuyor.
Müminin su kaynatmasına ramak kala
Bu esnada yanda incir satan çocuk, çeşmenin yanında bulunan su termosundaki buzlu suyundan içebileceğimizi söyleyince, birer bardak buzlu sudan içip suluklarımızı da akarsudan dolduruyoruz. Ardından Mümin çeşme başında bir şeyler atıştırırken bende etrafa bakınırken az ileride yere uzanmış dinlenmekte olan iki bisikletçi görüyorum ve hemen yanlarına gidiyorum. Daha sonra Mümin’e haber veriyorum, birlikte kısa bir muhabbet ediyoruz;  Kendileri Adapazarı’ndan yola çıkmış iki çılgın bisikletçi, yaşları 30-40 arasında, ikisinin de bisikletleri oldukça sağlam( birinin ki surrly diğerininkinde trek marka tur bisikleti), pek yükleri yok bagajın üzerinde küçük birer çanta, birde surrly’nin arkasında ek olarak küçük bir sopa ( sorunca sopanın, yoldaki köpeklerin dilinden iyi anladığını söylüyorlar), konaklamaları hep otellerde yapıyorlarmış. Adapazarı’ndan Ege kıyılarını gezerek Antalya’ya ulaşmışlar 2 gün dinlenip tekrar yol çıkmışlar ve Kütahya’ya ulaşmaya çalışıyorlarmış. Laf arasında da Denizli’de Cankurtaran rampalarının canlarını çok yaktığını söylemeden edemediler. Tur için maddiyat sıkıntısı olmayan bu iki turcu abimiz nedense kendilerine oldukça eziyet etmekten de geri kalmamışlar. 150-130km pedallamak için öğle sıcaklarında dahi bisiklet sürmenin cezasını, ağır güneş yanıklarıyla hatta birinin bacağında açılan küçük yarıklarla ödemişler. Zıt istikametlerde yol aldığımız için geldiğimiz yollar hakkında karşılıklı bilgi alış verişinde bulunuyoruz. Daha sonra yan taraftaki sudan onları da haberdar edip hemen yolumuzu koyuluyoruz çünkü Mümin oldukça acıkıyor bir an önce küçük market tarzı bir yer bulup bir şeyler alıp atıştırmak için bir yerde öğle molası vermemiz gerekiyor. Aldığımız bilgilere göre önümüzde pek rampa yokmuş. Az önce çıktığımız rampaların iniş kısmına geçiyoruz, biraz sallandıktan sonra yolun solunda bir market görüyoruz, Mümin atıştırmalık bir şeyler alıyor ve fazla duraksamadan, mola yerimize doğru devam ediyoruz. Öğle sıcaklığının iyice bastırdığı sıralar da Gölbaşı Dinlenme Tesisine ulaşıyoruz.
Gölbaşı Dinlenme Tesislerinde Öğle Molası


     Bir şeyler atıştırdıktan sonra kısa bir mola için uzandığımız çimlerde hava sıcaklığından ve bulunduğumuz yerin ağaçlık ve serin serin esmesinden dolayı 1-1.5 saat uzanıp kalıyoruz. Göle karşı birkaç resim alıp, sıcaklığında etkisinin geçmesiyle beraber tekrardan yola koyuluyoruz. Göl kenarında ilerlerken yine kısa kısa duraklayıp fotoğraflar çekiyoruz. Fotoğraf işi tamamlanınca artık bir daha mola vermeden Kezban Yengelerin köyüne doğru pedallar dönmeye devam ediyor. Mümin ne kadar bahsetse de daha önceden hiç görmediğim ve bilmediğim için kafamdaki Kezban Teyzelerle ilgili değişik soru ve düşüncelerle ilerliyorum. Yolda bir süre ilerledikten sonra yol çalışmasının olduğu bir kısma geliyoruz yol kenara yığılan kumlardan dolayı daralmış emniyet şeridini kum yığınları kapatmıştı. Bu da bizim için trafikte ilerlemeyi zorlaştırıyordu. Çalışmadan dolayı yol neredeyse tek şeride düşmüş haldeydi, yanımızdan geçen araçlardan sıçrayan taşlar, kaldırdıkları toz duman hem görüş mesafemizi azaltıyor hem de ilerlememizi zorlaştırıyorlardı. Derken soğuk su sebili görüp bisikletimle yanaşıyorum; elimi yüzümü yıkayıp su içtikten sonra Mümini bekliyorum. Bir süre sonra Mümin geliyor, o su içerken ben mola verdiğimiz yerdeki eski ev ve arkasında bulunan çapa makinasından birkaç fotoğraf alıyorum derken yanımıza bir amca yaklaşıyor.

      Nerden gelip nereye gittiğimizi sorup gençliğinde kendisinin de esnafken her yere bisiklet ile gittiğini anlatıyor. Kısa bir muhabbetin ardından önümüzde ki son rampayı tırmanıp Kezban Teyzelere ulaşmak için tekrar pedallar dönmeye başlıyor. Ama rampada şartlar daha da zorlaşıyor önümüzden ve yanımızdan geçen büyük araçların kaldırdığı beyaz toz yüzünden neredeyse göz gözü görmüyor yolun bir kısmında tehlike durumu teşkil ettiği için bisikletimden inip emniyet şeridinin de dışına çıkıp yolun dışından çıkıyorum. Rampa bitiminde çalışma bittiği için toz duman da kesiliyor, üzerimde bir karış beyaz toz katmanı ile yol yapım şirketinin şantiyelerinin yanında Mümini bekliyorum. Müminde gelince birlikte Kezban Teyzelerin köyüne kadar pedallıyoruz, köy yolunun hemen girişinde Jandarma karakolunun önünde oynayan çocuklarla Mümin selamlaşıyor, birkaç metre ileride köprü başında hemen Osman Amca ile karşılaşıp, selamlaşıyorlar. Önceden bu köye gelip kendini tanıttığı hemen belli oluyor. Osman Amca “bizim geleceğimizden haberdar olduğunu ve Kezban teyzenin bizi beklemekte olduğunu” söylüyor. Sonradan öğreniyorum ki Osman amca Kezban yengenin eşi oluyormuş. Biz Karataş Mağarasına doğru devam ediyoruz ama ben de gittikçe iyice meraklanıyorum çünkü bizim köye benzer bir köye girdik ve köy evleri dar sokaklardan ilerliyoruz ben biraz daha turistik bir yer bekliyordum. Neyse derken karşımıza bir yazı çıkıyor “Karataş Mağarası” . Bir bakıyorum normal bir köy evinin giriş kapısı yalnız içeride lokantaya benzer büyükçe bir yapı önünde sıra sıra masalar sandalyeler geniş bir bahçe…
Kezban Teyzelerin Karataş Mağarası Lokantası
      İçeriye girmemizle birlikte selamlaşmalar başlıyor Mümini bahçedeki herkes tanıyor. Hemen bizi sofraya oturtuyorlar. Ben bu arada ufaktan etrafı gözlemliyorum; bahçenin diğer bir köşesinde kurulu bir kıl çadır, önünde koca bir ağaç altında yayık, keklik kafesi ve içinde 2şerden ayrı bölmelerde 4 keklik –muhtemelen eşler halinde ayrılmışlar- yine orada da yemek için kurulu masalar, aşağı tarafta 2 katlı büyük bir köy evi önü yeşil çimlik. Bizim oturduğumuz kısımda yine masalar sıralı karşımızda yemeklerin geldiği bir mutfak, mutfağın içinde ocaklık-ocaklık, yanmakta ve üzerinde saç sacın üzerinde çaydanlık- yemek yapmak için tüplü ocak, yerde yufka, gözleme yapmak, için yastağaç…
Çayımız Bile Odun Ateşinde Pişiriliyor


      Mutfağın yanında duvarın kenarında yemeğe hazır kavanozda zeytinler, sirkeler, turşular, yerde Fethiye’de daha önce gördüğüm kaktüs yaprakları ve üzerinde o an için bilmediğim meyvesi… Kezban Teyze oğluna –Sefa, Kezban Teyze’nin üniversiteyi kazanan oğlu- sesleniyor, duş almamız için dayısının evini bize göstermesi için. Az önce gördüğüm karşıdaki eve doğru ilerliyoruz, evin hemen önündeki ağacın gövdesine çimlerin üzerine bisikletlerimizi bırakıp birkaç malzeme alıp eve çıkıyoruz. Ev tam bir çiftlik evi tipinde, içeriye girince bir oda bir salon şirin bir yer salonu oldukça büyük yerde yine sofra için üzeri örtülü bir yastağaç, karşısında tavana kadar taşla örülü bir şömine, ön tarafta oldukça geniş tahtadan bir balkon… Duşlarımızı aldıktan sonra Kezban Teyzelerin yanına gidiyoruz… Hemen masamıza kuru fasulye, pilav, turşu, gözleme ve yayık ayranları getiriliyor. Biz yardım etmek isteyince yerimizden bile kaldırmıyorlar, bizim yorgun olduğumuzu söyleyip oturup yemeğimizi yememizi çayı ocağa koyduklarını söylüyorlar..
Yemekler Fena Aaa Dostlar
      Kendileri bir taraftan kendi işlerine bakarken bir taraftan da Kezban yenge halimizi hatırımızı soruyor. Daha sonra Aynur Teyze ile yanımıza oturup benimle de tanışıyorlar, onlara Müminle nasıl nerden tanıştığımızı anlatıyoruz. Bu arada işini bitiren Sefa yanımıza geliyor. Mümin, Kezban teyzelerle muhabbete devam ederken ben yanıma oturan Sefayla konuşmaya başlıyorum. Biraz sohbet ettikten sonra az önce gözüme takılan kaktüs meyveleri geliyor aklıma ve sormadan edemiyorum. Hemen ikram etmek istiyor Sefa, hayır gerek yok desem de dinlemiyor hemen kardeşlerine birkaç tane soyup hazırlamalarını söylüyor. Ardından bana dönüp anlatmaya başlıyor; Kaktüs bitkisi gibi meyvesi de oldukça dikenli- dikenleri oldukça ince görünmez, küçük bir dokunmayla eline batıyorlar ve çıkarmak imkânsız içinde kırılıp sizi saatlerce hatta gün boyu rahatsız ediyor- olduğu için çatal ve bıçak yardımıyla elle temas etmeden soyulması gerektiğini söylüyor.

Soyulup Ömer'in midesine inmeyi bekleyen kaktüs meyveleri.
Bu da soyulmuş yemeye hazır hali ( Ayrıca bu meyveye 'dikenli incir' de deniliyormuş)

     Geçen sene Bodrum turunda da bu meyve ile yol kenarında bolca karşılaşmamıza rağmen kaktüsün bir tür meyvesi olduğunu düşünmüştüm ama yeniyor olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Neyse ki bu yaz dayımlarla Fethiye’ye gittiğimizde bu kaktüsten birkaç yaprak koparıp köye götürüp, saksıya dikmiştim. Biz laflarken bir tabak içinde kaktüs meyvemiz geliyor- Denizli’ye gelince buralarda adına dikenli incir denildiğini öğreniyorum.- kavuna benzer bir tadı var, çok suluda değil susuzda denemez, oldukça bol çekirdeği var çekirdeklerini ezmesi zor olduğu için refleksle yutmayı tercih ediyorsunuz ama tadı oldukça hoşuma gidiyor.
Kezban Teyzeler hemencecik toparlanıp bir poz veriyorlar

     Yeme faslı bitip çaylar masamıza geldiğinde arkamdan Osman amca çıkıp geliyor.- O zaman anlıyorum ki Osman amca Kezban Yengenin eşi oluyordu- Hemen yanımıza çağırıyoruz onunla da kısa bir muhabbet ediyoruz. Benim Denizlili olduğumu öğrenince, 4-5 yıl önce Denizli’ye ailecek geldiklerini söylüyor. Ailecek Pamukkale ve Karahayıt’ı gezmişler. Artık Denizli’nin o zamandan beri çok değiştiğini söylüyorum. Hava hafiften kararmaya başlıyor. Bu güzel insanlarla muhabbeti burda kesip  yatıp dinlenmek masadan kalkıp köy evimize yöneliyoruz.Sefa da bizimle birlikte gelip evin içerisi oldukça sıcak olduğu için yatacak yer için geniş balkona sinek ve böceklerden korunmalı cibindirik kurmamıza yardım ediyor. Mümin ile günün özetini ve ertesi günün planını tekrar gözden geçirdikten sonra fazla vakit kaybetmeden dinlenmek için uykuya daldık.
Cibindirik sayesinde sineklerden ve böceklerden korunaklı bir gece geçiriyoruz.

  
      Sabah yine ilginç bir şekilde uyanıyoruz...Horozlar sabah 4ten beri susmak bilmiyor, ara ara komşunun eşeği ona eşlik ediyor. Geceden beri cirlayan cırcırböceklerine bu kez kuş ciıvıltıları ekleniyor... Bu arada gece sivrisineklerden korunmak için kurduğumuz cibindirik denen şu melet harika birşey dostlar. Sabah gözüyle çiftlik evine bir göz atıyorum;
Çiftlik evinin salonundan bir görünüm

Çiftlik evinin yatak odasından bir görünüm

Gece konakladığımız çiftlik evi

Çiftlik evinden Kezban Teyzelerin Restorantı
Bahçedeki dekorların içinde Sedonam dahada güzelleşiyor

     Kahvaltıya kadar şu meşhur Karataş Mağarası'nı dolanmak için eşyalarımızı toplayıp Sefa'nın yanına iniyoruz ve Sefa'nın rehberliğinde Karataş Mağarası gezimiz başlıyor.Karataş Mağarası Antalya- Isparta karayolu üzerinde, Kurşunlu ve Düden şelalelerine yakın, bakımsız ve içine sadece 10 metre girilebilir bir durumdayken, 2012 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle Karataş İnşaat firmasınca, 2.5 milyon liralık yatırımla 213 metrelik yürünebilir kısmı, ışıklandırılıp, temizlenerek turizme kazandırılan bir mekan. Lafı fazla uzatmadan mağara hakkındaki hikayeyi yazıp fotoğraflar eşliğinde yazımızı sonlandırmanın daha faydalı olacağını düşünüyorm.

 ELİF İLE KERİM(*)

             Rivayete göre, her gece mağara girişindeki deliğin (ŞEYTAN DELİĞİ) altında şeytanlar toplanır, ibadet etmeyenler bu şeytanları görür ve diğerlerine şeytanın eşgalini tarif ederlermiş. Hatta geçenin zifiri karanlığında delik altında toplanıp düğün ve eğlence yaptığına, besmele çekilmesi halinde kaybolduklarına inanılırmış. ( Besmele; “Bismillahirrahmanirrahim” sözcüğünün kısaltılmışıdır. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile” anlamına gelmektedir.) Yörük kızı Elif ile köyün delikanlısı “Asi”lerden Kerim birbirlerine aşık olurlar. O dönemde (M.S. 1400 civarı) “Yörük”ler ile “Asi”lerin birbirleri ile evlenmelerine izin verilmemektedir. Sevgililerin aileleri Elif ile Kerim’in ilişkisini öğrenir ve linç etmek maksadı ile sevgilileri kovalarken, sevgililer mağarada şeytan olduğu inancıyla kimsenin giremeyeceğini düşünerek, “Besmele” ile mağaraya girerler. Birbirlerinden güç alarak, mağara içindeki göl kenarında akan çeşmeye kadar gidip, saklanırlar. Gölün kenarında, mağaranın içindeki çamurla yaralarını tedavi ederler (ŞİFALI ÇAMUR). Korkudan birbirlerine sımsıkı sarılmışlardır. Mağaranın içinde, geceyi gündüzü fark edemediklerinden sadece bu suyu içip uzun süre saklanırlar.(AŞK ÇEŞMESİ). Bu sudan siz de içiniz, temizdir. İçtiğinizde aşkınız pekişecek ya da beklediğiniz yaşayamadığınız aşkınıza kavuşacaksınız. Herkesi sevecek, buradan ayrılırken kendinizi farklı hissedeceksiniz. Mağaranın içinde yer alan gölün kenarı, Elif ile Kerim’in yanlarında getirdikleri Kepenek ( kalın bir çoban kıyafeti ) ile günlerce saklandıkları yerdir. Bir gece Elif, saklandıkları yerden dışarı çıkar ve annesini bulmak için ailesinin çadırının bulunduğu yere gider. Ancak; Elif’in ailesi yaylaya göç ettiği için çadırı olması gerektiği yerde bulamaz. Ağlayarak, mağaraya geri dönüp Kerim’in yanına gider. Bu sırada Kerim’in annesi aşıklara acımıştır ve büyük galerinin bulunduğu kuyu ağzından (BEKİR KUYUSU) aşıklara ekmek atmaya başlar. Aşıklarda, ailelerinin ve tüm köyün barışması için sürekli olarak göl kenarında dua ederler. Göle bakarak (BARIŞ GÖLÜ) barışlarının göl kadar büyük olması için dua ederler.
ŞEYTAN DELİĞİ : Mağaranın giriş bölümünde hemen yukarıda görülebilir.
ŞİFALI ÇAMUR : Elif ile Kerim’in yaralarına sürdükleri çamurdur. İlk galeriden itibaren sağlı sollu görülebilir.
AŞK ÇEŞMESİ : Mağaranın göl kenarında olan bölümümdedir.
BEKİR KUYUSU : İlk galerinin sonunda yukarıda görülebilir.
BARIŞ GÖLÜ : Mağaranın içinde bulunan göldür.

(*)http://karatasmagarasi.com/Icerik.ASP?ID=1167

Mağara hakkında detaylı bilgi (kayaçların oluşumu, şifalı çamur ve konaklama vb.); http://karatasmagarasi.com/ adresinden ulaşılabilir.

                                                                       
Şeytan Deliği


Mağara içi tamamen ışıklandırılmış ve çoğu kısmı boy yüksekliğinde geniş

'Aşk'a susayanlara... - AŞK ÇEŞMESİ

Mağara tabanı sudan arındırılsada sona doğru zeminde su seviyesi artıyor ve yer yer tavan yüksekliği azalıyor.

İçeride gezinlemek oldukça rahat ve güvenli hale getirilmiş

Mağara tavanında çokça yarasa görmek mümkün


Mağaranın hemen giriş kısmına bar görümü verilmiş.

Makinayı bara sabitleyip hemen bir hatıra fotoğrafı alıyoruz (ortada: Mümin sağda: Sefa)

Tepemde dikilen kuş içi doldurulmuş bir karakartal
Sefa ile mağara girişinden bir görünüm

Şifalı çamur havuzları

Mağara ağzı

Çamur havuzları
       Mağarayı gezdikten sonra Kezban Teyzelerin hazırladığı köy kahvaltısıyla karnımızı bir güzel doyuruyoruz ve bir gün daha kalmamız ısraralarını - yolumuzun uzun vaktimizin kısa olduunu belirtiyoruz- kibarca geri çevirerek bisikletlerimizi yanımıza alıp Kezban Teyzelerle bir hatıra fotoğrafı çektirip helallesişip tekrar görüşmek sözüyle yola çıkıyoruz...
Ardımda karakıl yörük çadırı, yanımda yayık her yerde yörük izleri bulmak mümkün

Tanımasaydım, farkında olmasam da hayatımda büyük bir boşluk oluşturacak o güzel insanlar; Kezban ve Aynur Teyze
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                


4 yorum:

  1. Gerçekten harika bir yazı olmuş emeğine sağlık 😆😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Hilal hanım diğer yazılarım için takipte kalın :)

      Sil
  2. Mükemmel bir yazı, güzel bir Atnalya turu olmuş. bakınca insanın iştahını kabartıyor. Yaz gelsin bir Antalya turuda ben yapacağım inşaallah.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Kadir abi bu Tur geçen yaz düzenlediğimiz Isparta-Antalya-Kemer-Kaş-Kalkan-Fethiye rotasında güzel bir sahil turuydu vaktim oldukça hatırladığım kadarını boloğumda yazıya aktaracağım İnşallah. Şimdiden size iyi pedallamalar :)

      Sil